Gokhan
New member
ÖABT DERSLERİ HANGİSİ? ASIL SORU, HANGİSİNİ ÖĞRETMENLİĞE DÖNÜŞTÜRÜYORUZ?
Forumdaşlar, içimi dökmek istiyorum: “ÖABT dersleri hangisi?” sorusunu defalarca gördüm ve her seferinde bir liste beklentisi doğuyor. Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilgiler, Tarih, Coğrafya, İngilizce… Tamam, alanlar belli. Ama samimi konuşalım: Bu liste gerçekten bize “iyi öğretmen” yetiştiriyor mu, yoksa sadece sınavda doğru şıkkı işaretlemesini bilen bir alan teknisyeni mi üretiyoruz? ÖABT, adında “alan bilgisi” taşıyor olabilir; fakat sınıfa girince asıl belirleyenin “alanı bilmekten” çok daha fazlası olduğunu hepimiz biliyoruz. O halde tartışmayı açıyorum: Ders adlarını sıralamayı bırakıp sistemin sinir uçlarına basalım.
ÖABT’NİN GÖLGESİ: DERSLERİN ADI VAR, RUHU YOK
Evet, her branşın kendi ÖABT içeriği var. Peki bu içerikler, sahadaki sorunların gerçek röntgenini çekiyor mu? Matematik ÖABT’si limit, türev, integral dünyasında sınırları zorlayabilir; Türkçe ÖABT’si dil bilgisi tuzaklarında dolaşabilir; Fen ÖABT’si deneysel mantığı ölçmeye çalışır. Ama sınıfa girince, öğrencinin dikkat süresi, sosyoekonomik arka planı, okulun fiziki imkânları, velinin beklentisi ve idarenin yaklaşımıyla çarpıldığımızda o bilgiler hangi davranışa, hangi sınıf yönetimi refleksine dönüşüyor? Kağıttaki kazanımın sınıftaki karşılığı yoksa, sadece ders adlarını saymak neyi çözüyor?
“ALAN BİLGİSİ”NİN İKİ UCU: USTALIK MI, EZBER Mİ?
ÖABT’nin savunucuları “Öğretmen alanını bilmeden olmaz” der ve bunda haklıdır. Ama mesele şu: Alan bilgisi nasıl ölçülüyor? Çoktan seçmeli sorularla ölçülen bir derinlik ne kadar derindir? Bir öğretmen adayı, Sosyal Bilgiler’de tarihsel bir olayı bağlama oturtamıyorsa; Fen’de bir kavram yanılgısını sınıfta teşhis edip düzeltemiyorsa; Türkçe’de bir metni öğrencinin seviyesine uyarlayamıyorsa, testte aldığı puan kaç olursa olsun pratikte aksar. Alan, pedagojik çerçeveye oturmadığında taktiksiz güç gibi kalır: Etkileyici ama dağınık.
PİYASA DİNAMİĞİ VE HAZIRLIK EKONOMİSİ: KİM KAZANIYOR?
Sert konuşacağım: ÖABT etrafında kurulmuş “hazırlık ekonomisi”, adayların kaygısından besleniyor. Deneme setleri, soru bankaları, hızlandırılmış kamplar… Emsal sorulara boğuldukça gerçek sınıf senaryoları unutuluyor. “ÖABT dersleri hangisi?” sorusu, “Hangi fasikülleri bitirdin?”e dönüştüğünde sistem anlamını yitiriyor. Çünkü işin sonunda kazanılan, sınıfta öğrencinin merakını kıvılcımlandırma sanatı değil, soru kalıbı avcılığı oluyor. Sahi, bu yarışta aslında kim kazanıyor: Öğrenciler mi, yayıncılık sektörü mü?
TARTIŞMALI NOKTALAR: HOMOJEN SINAV, HETEROJEN GERÇEKLİK
ÖABT, ülke çapında tek tip bir ölçek sunuyor; ama sahadaki gerçekler tek tip değil. Kırsaldaki okulun şartlarıyla merkezdeki okulun dünyaları başka. Sınıf mevcutları farklı, teknolojik imkânlar farklı, dilsel çeşitlilik farklı. Peki sınav bunu nasıl hesaba katıyor? Soruların “zorlayıcılığı”, sahada karşılaştığımız belirsizliklerin yanına yaklaşabiliyor mu? Bir İngilizce öğretmeninin sınavda “reported speech”e hâkim olması elbette güzel; fakat sınıfta utangaç bir öğrenciyi konuşmaya ikna etmek bambaşka bir marifet. Bu marifet, testte kaç netle ölçülebilir?
ERKEK STRATEJİSİ, KADIN EMPATİSİ: KARŞI KUTUPLAR MI, TAMAMLAYICI HEYET Mİ?
Toplumsal eğilimlerden hareketle konuşalım (bireysel farklılıklar saklıdır): Erkek öğretmen adayları genelde strateji ve problem çözme üzerine kurgulanan bir hazırlık planı çıkarıyor: Denemeler, zaman yönetimi, soru türlerine göre taktik. Kadın öğretmen adayları ise çoğu zaman empati ve insan odağıyla hazırlanıyor: Öğrenci profilleri, sınıf içi iletişim, kapsayıcı dil. Neden bu iki damar birbirini dışlasın? ÖABT, bu iki yaklaşımı bütünleştirecek şekilde tasarlanmalı. Alan sorusunu sadece “doğru-yanlış” üzerinden değil, örneğin kısa vaka analizleri, mikro öğretim videoları, etkileşimli rubriklerle değerlendiren karma bir model mümkün. Strateji, empatiyle; çözüm, ilişkiyle güçlenir.
ÖLÇME TASARIMI: SADECE PUAN MI, YOKSA YETKİNLİK HARİTASI MI?
ÖABT’yi eleştirmek kolay; peki öneri?
— Soru havuzu, kavram yanılgısı yakalayan ve öğretim stratejisi seçtiren senaryolarla zenginleşmeli.
— “Doğru cevap” kadar gerekçe ölçülmeli: Neden o yöntemi seçtin, hangi öğrencide nasıl uyarlarsın?
— Branşa özgü etkileşimsel öğeler eklenmeli: Türkçe’de metin uyarlama, Matematik’te modelleme, Fen’de deney güvenliği ve basit düzenek kurma adımları; Sosyal’de çoklu bakış açısı kurdurma.
— Portfolyo ya da mikro öğretim performansı, yazılı testle birlikte puanlanmalı.
Puan tek başına bir fotoğraf; oysa öğretmenlik bir film.
DERS ADI DEĞİL, DERSİN İÇİNDEKİ DAVRANIŞ: GERÇEK LİSTE
“ÖABT dersleri hangisi?” dendiğinde benim listem şöyle:
— Kavramsal Derinlik: Bilgiyi ezberden ayırma, kök kavramı bulma.
— Uyarlama Yetkinliği: Aynı içeriği farklı seviyelere çevirebilme.
— İletişim ve İkna: Konuyu meraka açan dil, soru sorma tekniği.
— Ayrımcılık Farkındalığı: Kapsayıcı sınıf yönetimi, hassas grupları gözetme.
— Ölçme-Yönlendirme: Hızlı tanılama, anlık geri bildirim, hatayı öğrenme fırsatına çevirme.
— Mesleki Etik: Adalet hissi, güven tesis etme, tutarlılık.
İtiraz eden? Kapı açık. Çünkü sınıfta işe yaramayan ders, aslında ders değildir.
GERÇEK SINAV SAHADA: ZAYIF YÖNLERİ NİÇİN GÖRMEZDEN GELİYORUZ?
— Ezbere Teşvik: Çoktan seçmeli format, hızlı cevap veren ezberi ödüllendiriyor.
— Sosyal Duyarlılık Eksikliği: Öğrencinin gerçekliği, sınav metinlerinde figüran.
— Teknoloji Entegrasyonu: Dijital araçların pedagojik kullanımına dair ölçüt zayıf.
— İşbirlikli Öğrenme: Öğretmenin ekip çalışması, veli ve rehberlik işbirliği ölçülmüyor.
— Refleksiyon: “Dersi neden böyle anlattım, neyi farklı yapardım?” gibi öz değerlendirme yok.
Bunları konuşmadan “dersleri” tek tek saymak, fırın çalışmıyorken ekmek sayısı tartışmak gibi.
PROVOKATİF SORULAR: TARTIŞMAYI ISITALIM
1. ÖABT’de tam puan alıp sınıfta etkisiz kalan biri mi daha iyi öğretmen, yoksa sınavda orta karar olup sınıfta harikalar yaratan mı?
2. Erkeklerin stratejik taktikleri ile kadınların empatik yaklaşımı sınavda nasıl birlikte puanlanabilir? Somut model öneriniz ne?
3. Çoktan seçmeli test, öğretmenin değerler eğitimini ve etik duruşunu ölçebilir mi? Ölçemiyorsa neden hâlâ tek araç gibi davranıyoruz?
4. Hazırlık piyasası olmasa ÖABT’nin bugünkü formu yaşayabilir mi?
5. Branş bilgisini vaka temelli mini sınavlarla ölçsek, net sayıları kadar gerekçeyi puanlasak ne değişir?
SONUÇ: LİSTEYİ DEĞİL, LİMİTLERİ TARTIŞALIM
ÖABT’nin “dersleri” elbette var; ama bizi ileriye taşıyacak olan, derslerin adını bilmek değil, o dersleri öğretmenliğin davranışına dönüştürmek. Erkek adayların stratejik ve problem çözme gücüyle kadın adayların empatik ve insan odaklı bakışını aynı potada eriten bir ölçme tasarımı olmadan, elimizde yalnızca netler ve sıralamalar kalır. O netler, ilk zorlukta sınıfın duvarlarına çarpıp yere düşer.
Şimdi söz sizde, forumdaşlar: ÖABT’yi ders listesinden çıkarıp yetkinlik haritasına nasıl dönüştürürüz? Sınavı, “doğru şık”tan “doğru yaklaşım”a nasıl evriltiriz? “Hangi dersler var?” diye sormaya devam mı edeceğiz, yoksa “Hangi insanı yetiştiriyoruz?” diye sormaya cesaret edecek miyiz?
Forumdaşlar, içimi dökmek istiyorum: “ÖABT dersleri hangisi?” sorusunu defalarca gördüm ve her seferinde bir liste beklentisi doğuyor. Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilgiler, Tarih, Coğrafya, İngilizce… Tamam, alanlar belli. Ama samimi konuşalım: Bu liste gerçekten bize “iyi öğretmen” yetiştiriyor mu, yoksa sadece sınavda doğru şıkkı işaretlemesini bilen bir alan teknisyeni mi üretiyoruz? ÖABT, adında “alan bilgisi” taşıyor olabilir; fakat sınıfa girince asıl belirleyenin “alanı bilmekten” çok daha fazlası olduğunu hepimiz biliyoruz. O halde tartışmayı açıyorum: Ders adlarını sıralamayı bırakıp sistemin sinir uçlarına basalım.
ÖABT’NİN GÖLGESİ: DERSLERİN ADI VAR, RUHU YOK
Evet, her branşın kendi ÖABT içeriği var. Peki bu içerikler, sahadaki sorunların gerçek röntgenini çekiyor mu? Matematik ÖABT’si limit, türev, integral dünyasında sınırları zorlayabilir; Türkçe ÖABT’si dil bilgisi tuzaklarında dolaşabilir; Fen ÖABT’si deneysel mantığı ölçmeye çalışır. Ama sınıfa girince, öğrencinin dikkat süresi, sosyoekonomik arka planı, okulun fiziki imkânları, velinin beklentisi ve idarenin yaklaşımıyla çarpıldığımızda o bilgiler hangi davranışa, hangi sınıf yönetimi refleksine dönüşüyor? Kağıttaki kazanımın sınıftaki karşılığı yoksa, sadece ders adlarını saymak neyi çözüyor?
“ALAN BİLGİSİ”NİN İKİ UCU: USTALIK MI, EZBER Mİ?
ÖABT’nin savunucuları “Öğretmen alanını bilmeden olmaz” der ve bunda haklıdır. Ama mesele şu: Alan bilgisi nasıl ölçülüyor? Çoktan seçmeli sorularla ölçülen bir derinlik ne kadar derindir? Bir öğretmen adayı, Sosyal Bilgiler’de tarihsel bir olayı bağlama oturtamıyorsa; Fen’de bir kavram yanılgısını sınıfta teşhis edip düzeltemiyorsa; Türkçe’de bir metni öğrencinin seviyesine uyarlayamıyorsa, testte aldığı puan kaç olursa olsun pratikte aksar. Alan, pedagojik çerçeveye oturmadığında taktiksiz güç gibi kalır: Etkileyici ama dağınık.
PİYASA DİNAMİĞİ VE HAZIRLIK EKONOMİSİ: KİM KAZANIYOR?
Sert konuşacağım: ÖABT etrafında kurulmuş “hazırlık ekonomisi”, adayların kaygısından besleniyor. Deneme setleri, soru bankaları, hızlandırılmış kamplar… Emsal sorulara boğuldukça gerçek sınıf senaryoları unutuluyor. “ÖABT dersleri hangisi?” sorusu, “Hangi fasikülleri bitirdin?”e dönüştüğünde sistem anlamını yitiriyor. Çünkü işin sonunda kazanılan, sınıfta öğrencinin merakını kıvılcımlandırma sanatı değil, soru kalıbı avcılığı oluyor. Sahi, bu yarışta aslında kim kazanıyor: Öğrenciler mi, yayıncılık sektörü mü?
TARTIŞMALI NOKTALAR: HOMOJEN SINAV, HETEROJEN GERÇEKLİK
ÖABT, ülke çapında tek tip bir ölçek sunuyor; ama sahadaki gerçekler tek tip değil. Kırsaldaki okulun şartlarıyla merkezdeki okulun dünyaları başka. Sınıf mevcutları farklı, teknolojik imkânlar farklı, dilsel çeşitlilik farklı. Peki sınav bunu nasıl hesaba katıyor? Soruların “zorlayıcılığı”, sahada karşılaştığımız belirsizliklerin yanına yaklaşabiliyor mu? Bir İngilizce öğretmeninin sınavda “reported speech”e hâkim olması elbette güzel; fakat sınıfta utangaç bir öğrenciyi konuşmaya ikna etmek bambaşka bir marifet. Bu marifet, testte kaç netle ölçülebilir?
ERKEK STRATEJİSİ, KADIN EMPATİSİ: KARŞI KUTUPLAR MI, TAMAMLAYICI HEYET Mİ?
Toplumsal eğilimlerden hareketle konuşalım (bireysel farklılıklar saklıdır): Erkek öğretmen adayları genelde strateji ve problem çözme üzerine kurgulanan bir hazırlık planı çıkarıyor: Denemeler, zaman yönetimi, soru türlerine göre taktik. Kadın öğretmen adayları ise çoğu zaman empati ve insan odağıyla hazırlanıyor: Öğrenci profilleri, sınıf içi iletişim, kapsayıcı dil. Neden bu iki damar birbirini dışlasın? ÖABT, bu iki yaklaşımı bütünleştirecek şekilde tasarlanmalı. Alan sorusunu sadece “doğru-yanlış” üzerinden değil, örneğin kısa vaka analizleri, mikro öğretim videoları, etkileşimli rubriklerle değerlendiren karma bir model mümkün. Strateji, empatiyle; çözüm, ilişkiyle güçlenir.
ÖLÇME TASARIMI: SADECE PUAN MI, YOKSA YETKİNLİK HARİTASI MI?
ÖABT’yi eleştirmek kolay; peki öneri?
— Soru havuzu, kavram yanılgısı yakalayan ve öğretim stratejisi seçtiren senaryolarla zenginleşmeli.
— “Doğru cevap” kadar gerekçe ölçülmeli: Neden o yöntemi seçtin, hangi öğrencide nasıl uyarlarsın?
— Branşa özgü etkileşimsel öğeler eklenmeli: Türkçe’de metin uyarlama, Matematik’te modelleme, Fen’de deney güvenliği ve basit düzenek kurma adımları; Sosyal’de çoklu bakış açısı kurdurma.
— Portfolyo ya da mikro öğretim performansı, yazılı testle birlikte puanlanmalı.
Puan tek başına bir fotoğraf; oysa öğretmenlik bir film.
DERS ADI DEĞİL, DERSİN İÇİNDEKİ DAVRANIŞ: GERÇEK LİSTE
“ÖABT dersleri hangisi?” dendiğinde benim listem şöyle:
— Kavramsal Derinlik: Bilgiyi ezberden ayırma, kök kavramı bulma.
— Uyarlama Yetkinliği: Aynı içeriği farklı seviyelere çevirebilme.
— İletişim ve İkna: Konuyu meraka açan dil, soru sorma tekniği.
— Ayrımcılık Farkındalığı: Kapsayıcı sınıf yönetimi, hassas grupları gözetme.
— Ölçme-Yönlendirme: Hızlı tanılama, anlık geri bildirim, hatayı öğrenme fırsatına çevirme.
— Mesleki Etik: Adalet hissi, güven tesis etme, tutarlılık.
İtiraz eden? Kapı açık. Çünkü sınıfta işe yaramayan ders, aslında ders değildir.
GERÇEK SINAV SAHADA: ZAYIF YÖNLERİ NİÇİN GÖRMEZDEN GELİYORUZ?
— Ezbere Teşvik: Çoktan seçmeli format, hızlı cevap veren ezberi ödüllendiriyor.
— Sosyal Duyarlılık Eksikliği: Öğrencinin gerçekliği, sınav metinlerinde figüran.
— Teknoloji Entegrasyonu: Dijital araçların pedagojik kullanımına dair ölçüt zayıf.
— İşbirlikli Öğrenme: Öğretmenin ekip çalışması, veli ve rehberlik işbirliği ölçülmüyor.
— Refleksiyon: “Dersi neden böyle anlattım, neyi farklı yapardım?” gibi öz değerlendirme yok.
Bunları konuşmadan “dersleri” tek tek saymak, fırın çalışmıyorken ekmek sayısı tartışmak gibi.
PROVOKATİF SORULAR: TARTIŞMAYI ISITALIM
1. ÖABT’de tam puan alıp sınıfta etkisiz kalan biri mi daha iyi öğretmen, yoksa sınavda orta karar olup sınıfta harikalar yaratan mı?
2. Erkeklerin stratejik taktikleri ile kadınların empatik yaklaşımı sınavda nasıl birlikte puanlanabilir? Somut model öneriniz ne?
3. Çoktan seçmeli test, öğretmenin değerler eğitimini ve etik duruşunu ölçebilir mi? Ölçemiyorsa neden hâlâ tek araç gibi davranıyoruz?
4. Hazırlık piyasası olmasa ÖABT’nin bugünkü formu yaşayabilir mi?
5. Branş bilgisini vaka temelli mini sınavlarla ölçsek, net sayıları kadar gerekçeyi puanlasak ne değişir?
SONUÇ: LİSTEYİ DEĞİL, LİMİTLERİ TARTIŞALIM
ÖABT’nin “dersleri” elbette var; ama bizi ileriye taşıyacak olan, derslerin adını bilmek değil, o dersleri öğretmenliğin davranışına dönüştürmek. Erkek adayların stratejik ve problem çözme gücüyle kadın adayların empatik ve insan odaklı bakışını aynı potada eriten bir ölçme tasarımı olmadan, elimizde yalnızca netler ve sıralamalar kalır. O netler, ilk zorlukta sınıfın duvarlarına çarpıp yere düşer.
Şimdi söz sizde, forumdaşlar: ÖABT’yi ders listesinden çıkarıp yetkinlik haritasına nasıl dönüştürürüz? Sınavı, “doğru şık”tan “doğru yaklaşım”a nasıl evriltiriz? “Hangi dersler var?” diye sormaya devam mı edeceğiz, yoksa “Hangi insanı yetiştiriyoruz?” diye sormaya cesaret edecek miyiz?