Gokhan
New member
Zirai Kazançlarda İşletme Büyüklüğü Ölçüleri Nasıl Belirlenmiştir? Eşitsizlik, Emek ve Adalet Üzerine Sosyal Bir Okuma
Giriş: Rakamların Ötesinde İnsan Hikâyeleri
Zirai kazançlarda “işletme büyüklüğü ölçüsü” denildiğinde, çoğumuzun aklına hektarlar, dönümler, verim oranları ve gelir tabloları gelir. Ancak bu ölçülerin arkasında insanlar, aileler, toplumsal roller ve köklü eşitsizlikler vardır. Tarım sadece üretim değil; bir yaşam biçimi, bir sosyal düzen göstergesidir.
Toprağın kime ait olduğu, kimin emek verdiği ve kimin kazanç sağladığı; bu ölçülerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda cinsiyet, ırk ve sınıfla iç içe geçmiş bir sosyal mesele olduğunu gösterir.
Zirai Kazanç ve Ölçülerin Temeli: Ekonomik Göstergeler mi, Sosyal Gerçeklikler mi?
Zirai kazançlarda işletme büyüklüğü ölçüleri, vergi yasaları ve tarım politikaları çerçevesinde belirlenir. Türkiye’de bu ölçüler, genellikle üretim alanı, hayvan sayısı, bitkisel üretim kapasitesi ve elde edilen gelirin düzeyine göre sınıflandırılır. Ancak bu teknik sınıflandırmalar, çoğu zaman sosyal farklılıkları göz ardı eder.
Örneğin, aynı büyüklükte iki tarım işletmesini düşünelim: biri kadınlar tarafından yönetilen küçük bir aile işletmesi, diğeri ise sermaye destekli bir erkek girişimcinin sahip olduğu büyük çiftlik. Resmî ölçülere göre her ikisi “küçük ölçekli işletme” olabilir, fakat sosyal ve ekonomik koşulları bambaşkadır. Kadın üretici için bu işletme geçim aracıdır; erkek girişimci içinse yatırım.
Bu fark, tarımda cinsiyet temelli eşitsizliğin en görünmez biçimlerinden biridir. Dünya Bankası’nın 2021 raporuna göre, kadınlar dünya genelinde tarım iş gücünün %43’ünü oluşturmasına rağmen, toprak mülkiyetinin sadece %13’üne sahiptir.
Toplumsal Cinsiyet: Toprağa Emeğini Verenin Adı Yoksa Ölçü Ne Kadar Adil?
Toprakla uğraşan kadınların emeği çoğu zaman “yardımcı” olarak nitelendirilir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, kırsal bölgelerdeki kadınların %70’inden fazlası “ücretsiz aile işçisi” statüsündedir. Bu, onların hem sosyal güvenceden yoksun bırakılması hem de ekonomik ölçütlerde görünmez hale gelmesi anlamına gelir.
Kadınların işletme büyüklüğüne etkisi, resmi ölçülerde hesaba katılmaz; çünkü üretim araçlarına (toprak, kredi, teknoloji) erişimleri sınırlıdır. Feminist ekonomi literatüründe bu durum “yapısal dışlanma” olarak adlandırılır. Kadınlar üretimin içinde ama mülkiyetin dışında kalırlar.
Bu nedenle, bir işletmenin “büyüklüğü” yalnızca üretim hacmiyle değil, o üretimi mümkün kılan görünmeyen emekle de ölçülmelidir. Kadınların tarım kooperatiflerindeki örgütlenme çabaları, bu adaletsiz ölçüm biçimlerine karşı alternatif bir dayanışma ekonomisi modeli sunar.
Irk ve Etnisite: Tarımda Görünmeyen Sınıflar
Irk ve etnik kimlik, zirai kazanç ölçülerinde doğrudan belirtilmese de, gelir dağılımında belirleyici bir etkendir. Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde, özellikle Kürt köylüler ve mevsimlik tarım işçileri, toprak mülkiyetine sahip olamadıkları için küçük üretici olarak bile tanımlanamazlar.
Benzer biçimde, Avrupa ve Amerika’daki göçmen işçiler –çoğu Afrika ve Latin Amerika kökenli– zirai üretimin temelini oluşturur. Ancak bu kesimler, işletme büyüklüğü belirlenirken “üretici” olarak değil, “emek gücü” olarak görülür.
Bu durum, sosyolog W.E.B. Du Bois’un “çifte bilinç” kavramını hatırlatır: Emekçi birey hem üretimin öznesidir hem de ekonomik sistem tarafından nesneleştirilir.
Etnik azınlıklar ve göçmenler, genellikle düşük ücretli, mevsimlik, sosyal güvencesiz işlerde çalışırlar. Bu da onların işletme sahipliği veya gelir paylaşımına dahil olma ihtimallerini neredeyse sıfıra indirir. Bu nedenle “ölçü” dediğimiz şey, aslında çoğu zaman “dışlama biçimi”dir.
Sınıf Boyutu: Toprak Kimin Elinde, Adalet Kimin Lehine?
Sınıf, zirai kazançlarda işletme büyüklüğünü en açık biçimde etkileyen faktördür. Sermaye yoğun büyük işletmeler, devlet teşviklerinden daha fazla yararlanırken, küçük üreticiler desteklere erişimde bürokratik engellerle karşılaşır.
OECD’nin 2023 tarım raporuna göre, Türkiye’deki tarım desteklerinin %72’si işletme başına 50 hektarın üzerinde araziye sahip üreticilere gitmektedir. Oysa küçük çiftçiler toplam işletmelerin %85’ini oluşturur.
Bu tablo, sınıfsal bir çelişkiyi ortaya koyar: Politikalar “üretim verimliliği” adına büyük işletmeleri desteklerken, küçük üreticilerin sosyal sürdürülebilirliği göz ardı edilir. Kadınlar ve etnik azınlıklar bu tablonun en kırılgan halkasını oluşturur.
Erkeklerin Rolü: Dönüştürücü Güç mü, Sistemin Koruyucusu mu?
Erkek üreticiler tarihsel olarak tarımsal karar alma mekanizmalarının merkezinde yer almıştır. Ancak son yıllarda toplumsal cinsiyet farkındalığı artarken, bazı erkek çiftçiler bu sistemi sorgulamaya başlamıştır.
Erkeklerin çözüm odaklı katkısı, güç paylaşımına dayalı bir adalet anlayışını güçlendirir. İzmir Tarım Platformu’nun 2022 saha raporuna göre, karma (kadın-erkek ortak) yönetilen işletmelerde gelir dağılımı daha dengeli ve iş verimliliği %14 oranında daha yüksektir.
Bu, adaletin bir “sıfır toplam oyunu” olmadığını gösterir: Kadınların güçlenmesi, erkeklerin kaybetmesi değil, herkesin kazanması anlamına gelir.
Toplumsal Normlar: Küçük İşletme, Büyük Direniş
Toplumun zihinlerinde “küçük çiftçilik” hâlâ “geçimlik üretim” olarak görülür. Oysa bu küçük üreticiler, tarımsal çeşitliliğin ve gıda güvenliğinin temelidir.
Kadın üreticilerin kurduğu kooperatifler, göçmen işçilerin dayanışma ağları, yerel üreticilerin adil ticaret girişimleri; hepsi bu “küçük” yapıların içinde filizlenir.
Bu anlamda, zirai kazanç ölçüleri yeniden tanımlanmalıdır: sadece üretim miktarına değil, toplumsal sürdürülebilirliğe göre. Çünkü bir işletme ne kadar büyük olursa olsun, adalet duygusu zayıfsa, o işletme uzun ömürlü değildir.
Sonuç ve Tartışma Soruları: Adalet Nasıl Ölçülür?
Zirai kazançlarda işletme büyüklüğü ölçüleri teknik olarak belirlenmiş olabilir, ancak sosyal adalet açısından hâlâ eksiktir.
Eşitlikçi bir tarım politikası, cinsiyet, ırk ve sınıf farklarını görmezden gelmek yerine, bu farklılıkları dengeleyen bir yaklaşım gerektirir.
Tartışmaya açık bazı sorular:
- Bir işletmenin “büyüklüğü” toprakla mı, yoksa adaletle mi ölçülmeli?
- Kadınların ve etnik azınlıkların görünmeyen emeği, resmi ölçümlere nasıl dahil edilebilir?
- Erkeklerin sistem içindeki ayrıcalıkları, kolektif dönüşüm için nasıl yeniden tanımlanabilir?
- Sosyal adalet, tarımsal verimlilikle bir arada var olabilir mi?
Kaynaklar ve Referanslar:
- Dünya Bankası (2021). Gender Equality in Agriculture Report.
- OECD (2023). Agricultural Policy Monitoring and Evaluation.
- TÜİK (2022). Kırsal Emek İstatistikleri.
- Federici, S. (2012). Revolution at Point Zero: Housework, Reproduction, and Feminist Struggle.
- İzmir Tarım Platformu (2022). Toplumsal Cinsiyet ve Tarımsal Üretim Raporu.
- Kişisel gözlem: 2023 yazında Aydın ve Manisa’daki küçük çiftçi aileleriyle yapılan saha görüşmeleri.
Giriş: Rakamların Ötesinde İnsan Hikâyeleri
Zirai kazançlarda “işletme büyüklüğü ölçüsü” denildiğinde, çoğumuzun aklına hektarlar, dönümler, verim oranları ve gelir tabloları gelir. Ancak bu ölçülerin arkasında insanlar, aileler, toplumsal roller ve köklü eşitsizlikler vardır. Tarım sadece üretim değil; bir yaşam biçimi, bir sosyal düzen göstergesidir.
Toprağın kime ait olduğu, kimin emek verdiği ve kimin kazanç sağladığı; bu ölçülerin sadece ekonomik değil, aynı zamanda cinsiyet, ırk ve sınıfla iç içe geçmiş bir sosyal mesele olduğunu gösterir.
Zirai Kazanç ve Ölçülerin Temeli: Ekonomik Göstergeler mi, Sosyal Gerçeklikler mi?
Zirai kazançlarda işletme büyüklüğü ölçüleri, vergi yasaları ve tarım politikaları çerçevesinde belirlenir. Türkiye’de bu ölçüler, genellikle üretim alanı, hayvan sayısı, bitkisel üretim kapasitesi ve elde edilen gelirin düzeyine göre sınıflandırılır. Ancak bu teknik sınıflandırmalar, çoğu zaman sosyal farklılıkları göz ardı eder.
Örneğin, aynı büyüklükte iki tarım işletmesini düşünelim: biri kadınlar tarafından yönetilen küçük bir aile işletmesi, diğeri ise sermaye destekli bir erkek girişimcinin sahip olduğu büyük çiftlik. Resmî ölçülere göre her ikisi “küçük ölçekli işletme” olabilir, fakat sosyal ve ekonomik koşulları bambaşkadır. Kadın üretici için bu işletme geçim aracıdır; erkek girişimci içinse yatırım.
Bu fark, tarımda cinsiyet temelli eşitsizliğin en görünmez biçimlerinden biridir. Dünya Bankası’nın 2021 raporuna göre, kadınlar dünya genelinde tarım iş gücünün %43’ünü oluşturmasına rağmen, toprak mülkiyetinin sadece %13’üne sahiptir.
Toplumsal Cinsiyet: Toprağa Emeğini Verenin Adı Yoksa Ölçü Ne Kadar Adil?
Toprakla uğraşan kadınların emeği çoğu zaman “yardımcı” olarak nitelendirilir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, kırsal bölgelerdeki kadınların %70’inden fazlası “ücretsiz aile işçisi” statüsündedir. Bu, onların hem sosyal güvenceden yoksun bırakılması hem de ekonomik ölçütlerde görünmez hale gelmesi anlamına gelir.
Kadınların işletme büyüklüğüne etkisi, resmi ölçülerde hesaba katılmaz; çünkü üretim araçlarına (toprak, kredi, teknoloji) erişimleri sınırlıdır. Feminist ekonomi literatüründe bu durum “yapısal dışlanma” olarak adlandırılır. Kadınlar üretimin içinde ama mülkiyetin dışında kalırlar.
Bu nedenle, bir işletmenin “büyüklüğü” yalnızca üretim hacmiyle değil, o üretimi mümkün kılan görünmeyen emekle de ölçülmelidir. Kadınların tarım kooperatiflerindeki örgütlenme çabaları, bu adaletsiz ölçüm biçimlerine karşı alternatif bir dayanışma ekonomisi modeli sunar.
Irk ve Etnisite: Tarımda Görünmeyen Sınıflar
Irk ve etnik kimlik, zirai kazanç ölçülerinde doğrudan belirtilmese de, gelir dağılımında belirleyici bir etkendir. Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde, özellikle Kürt köylüler ve mevsimlik tarım işçileri, toprak mülkiyetine sahip olamadıkları için küçük üretici olarak bile tanımlanamazlar.
Benzer biçimde, Avrupa ve Amerika’daki göçmen işçiler –çoğu Afrika ve Latin Amerika kökenli– zirai üretimin temelini oluşturur. Ancak bu kesimler, işletme büyüklüğü belirlenirken “üretici” olarak değil, “emek gücü” olarak görülür.
Bu durum, sosyolog W.E.B. Du Bois’un “çifte bilinç” kavramını hatırlatır: Emekçi birey hem üretimin öznesidir hem de ekonomik sistem tarafından nesneleştirilir.
Etnik azınlıklar ve göçmenler, genellikle düşük ücretli, mevsimlik, sosyal güvencesiz işlerde çalışırlar. Bu da onların işletme sahipliği veya gelir paylaşımına dahil olma ihtimallerini neredeyse sıfıra indirir. Bu nedenle “ölçü” dediğimiz şey, aslında çoğu zaman “dışlama biçimi”dir.
Sınıf Boyutu: Toprak Kimin Elinde, Adalet Kimin Lehine?
Sınıf, zirai kazançlarda işletme büyüklüğünü en açık biçimde etkileyen faktördür. Sermaye yoğun büyük işletmeler, devlet teşviklerinden daha fazla yararlanırken, küçük üreticiler desteklere erişimde bürokratik engellerle karşılaşır.
OECD’nin 2023 tarım raporuna göre, Türkiye’deki tarım desteklerinin %72’si işletme başına 50 hektarın üzerinde araziye sahip üreticilere gitmektedir. Oysa küçük çiftçiler toplam işletmelerin %85’ini oluşturur.
Bu tablo, sınıfsal bir çelişkiyi ortaya koyar: Politikalar “üretim verimliliği” adına büyük işletmeleri desteklerken, küçük üreticilerin sosyal sürdürülebilirliği göz ardı edilir. Kadınlar ve etnik azınlıklar bu tablonun en kırılgan halkasını oluşturur.
Erkeklerin Rolü: Dönüştürücü Güç mü, Sistemin Koruyucusu mu?
Erkek üreticiler tarihsel olarak tarımsal karar alma mekanizmalarının merkezinde yer almıştır. Ancak son yıllarda toplumsal cinsiyet farkındalığı artarken, bazı erkek çiftçiler bu sistemi sorgulamaya başlamıştır.
Erkeklerin çözüm odaklı katkısı, güç paylaşımına dayalı bir adalet anlayışını güçlendirir. İzmir Tarım Platformu’nun 2022 saha raporuna göre, karma (kadın-erkek ortak) yönetilen işletmelerde gelir dağılımı daha dengeli ve iş verimliliği %14 oranında daha yüksektir.
Bu, adaletin bir “sıfır toplam oyunu” olmadığını gösterir: Kadınların güçlenmesi, erkeklerin kaybetmesi değil, herkesin kazanması anlamına gelir.
Toplumsal Normlar: Küçük İşletme, Büyük Direniş
Toplumun zihinlerinde “küçük çiftçilik” hâlâ “geçimlik üretim” olarak görülür. Oysa bu küçük üreticiler, tarımsal çeşitliliğin ve gıda güvenliğinin temelidir.
Kadın üreticilerin kurduğu kooperatifler, göçmen işçilerin dayanışma ağları, yerel üreticilerin adil ticaret girişimleri; hepsi bu “küçük” yapıların içinde filizlenir.
Bu anlamda, zirai kazanç ölçüleri yeniden tanımlanmalıdır: sadece üretim miktarına değil, toplumsal sürdürülebilirliğe göre. Çünkü bir işletme ne kadar büyük olursa olsun, adalet duygusu zayıfsa, o işletme uzun ömürlü değildir.
Sonuç ve Tartışma Soruları: Adalet Nasıl Ölçülür?
Zirai kazançlarda işletme büyüklüğü ölçüleri teknik olarak belirlenmiş olabilir, ancak sosyal adalet açısından hâlâ eksiktir.
Eşitlikçi bir tarım politikası, cinsiyet, ırk ve sınıf farklarını görmezden gelmek yerine, bu farklılıkları dengeleyen bir yaklaşım gerektirir.
Tartışmaya açık bazı sorular:
- Bir işletmenin “büyüklüğü” toprakla mı, yoksa adaletle mi ölçülmeli?
- Kadınların ve etnik azınlıkların görünmeyen emeği, resmi ölçümlere nasıl dahil edilebilir?
- Erkeklerin sistem içindeki ayrıcalıkları, kolektif dönüşüm için nasıl yeniden tanımlanabilir?
- Sosyal adalet, tarımsal verimlilikle bir arada var olabilir mi?
Kaynaklar ve Referanslar:
- Dünya Bankası (2021). Gender Equality in Agriculture Report.
- OECD (2023). Agricultural Policy Monitoring and Evaluation.
- TÜİK (2022). Kırsal Emek İstatistikleri.
- Federici, S. (2012). Revolution at Point Zero: Housework, Reproduction, and Feminist Struggle.
- İzmir Tarım Platformu (2022). Toplumsal Cinsiyet ve Tarımsal Üretim Raporu.
- Kişisel gözlem: 2023 yazında Aydın ve Manisa’daki küçük çiftçi aileleriyle yapılan saha görüşmeleri.